İzmir’de yaşıyor ve üretiyor: Kent Müellifleri” sergisi 26 Mayıs-17 Temmuz 2018 tarihleri arasında Studio-X İstanbul’da izleyiciyle buluştu. Yıldız Çintay Sanat Topluluğu’nun, çeşitli çalışmalarıyla onlara eşlik eden misafir sanatçıların ve projelerin ortak eksende buluştuğu sergi, İzmir kent belleğinin izlerini geniş kapsamlı görsel seçkiyle ve arşivsel derinlikte ele alıyor.

Sergi, İzmir kent olgusuna bakarken farklı tarihsel dönemlerden seçilen mimari yapı ve mekanları çoklu arşivsel referansları kapsayan dokümanlardan yola çıkarak, özenle seçilmiş bir görsel havuzda izleyiciyle buluşturuyor. Çalışmalar, Cumhuriyet sonrasından günümüze kent belleğinde yer etmiş kimi örneklerle birlikte kentsel dönüşüm ve düzenlemelerle artık var olmayanın peşinden gidiyor. Aynı zamanda yeni neslin deneyimlemediği fakat önemli kırılma noktalarını sürecinde barındıran kimi yapıların ve mekanların izini sürüyor. Sergiye dahil olan projeler ise kentsel dokuya dair unsurlara günümüzde nasıl işlerlik kazandırabileceğiyle ilgili farklı tasarımsal unsurlar üzerine kafa yoruyor.

“İzmir’de yaşıyor ve üretiyor: Kent Müellifleri” sergisi 26 Mayıs-17 Temmuz 2018 tarihleri arasında Studio-X İstanbul’da izleyiciyle buluştu. Yıldız Çintay Sanat Topluluğu’nun, çeşitli çalışmalarıyla onlara eşlik eden misafir sanatçıların ve projelerin ortak eksende buluştuğu sergi, İzmir kent belleğinin izlerini geniş kapsamlı görsel seçkiyle ve arşivsel derinlikte ele alıyor.

Sergi, İzmir kent olgusuna bakarken farklı tarihsel dönemlerden seçilen mimari yapı ve mekanları çoklu arşivsel referansları kapsayan dokümanlardan yola çıkarak, özenle seçilmiş bir görsel havuzda izleyiciyle buluşturuyor. Çalışmalar, Cumhuriyet sonrasından günümüze kent belleğinde yer etmiş kimi örneklerle birlikte kentsel dönüşüm ve düzenlemelerle artık var olmayanın peşinden gidiyor. Aynı zamanda yeni neslin deneyimlemediği fakat önemli kırılma noktalarını sürecinde barındıran kimi yapıların ve mekanların izini sürüyor. Sergiye dahil olan projeler ise kentsel dokuya dair unsurlara günümüzde nasıl işlerlik kazandırabileceğiyle ilgili farklı tasarımsal unsurlar üzerine kafa yoruyor.

 

Sosyo-mekansal Deneyim
Adını Basmane’deki Yıldız Sineması’ndan alan Yıldız Çintay Sanat Topluluğu Nisan Güven , Metehan Özcan, Müşerref Şerifaki, Serap Tok, Hazal Turgut ve Yahya Yazı’dan oluşuyor. İlk olarak topluluğunun üzerinde çalıştığı sergide ana izleği oluşturan modern kent kurgusunda 1930’lar, 1950’ler, 1980’lerin değişen yaşamsal ve mekânsal kimliğinin izlerini taşıyan örnekler üzerinde durmakta yarar var. Çalışmaların her biri kartpostal, buluntu fotoğraf, eski gazete kupürü gibi dokümanlardan ve kent imgesini destekleyecek çizimlerden özel bir kurgu içinde oluşmakta. Bunlardan biri İzmir Kültürpark’ta yer alan Yatan Kadın Heykelleri. Kaskatlı Havuz’un iki yanında yer alan heykeller, Şadi Çalık ve Turgut Pura tarafından 1953 yılında yapılır. Hala varlığını koruyan heykeller, yapımından günümüze kadar birçok farklı sosyo-ekonomik yapıdan gelen farklı yaşta ve cinsiyette insanların fotoğraflarında yer alıyor. Sergide bu heykelle ilgili kayda değer özen ise heykel yapımında çalışan kalıp ve döküm işçisi Şeytan İsmail lakaplı İsmail Yiğitler’in süreçteki rolüne ve hikayesine öncelik tanınması. Kentlinin heykele duyduğu yakınlık ile heykelin inşasında yer alan ama ismi anılmayan Yiğitler’in mesleki hikayesi insani bağı kuvvetlendiriyor. Sergide seçilmiş yapıların tasarım sahipleri, karar vericileri, icracıları ile birlikte görünmeyen emeğe ve sürecin aktörlerine vurgu söz konusu.

Sergi, çalışmaların o döneme ait gündelik yaşamda kapladığı alanı göstermesinin yanı sıra yerel yönetim kararlarıyla sürecin nasıl şekillendiğini de inceliyor. “Atatürk,Annesi ve Kadın Hakları Anıtı” 1973’de Karşıyaka’da heykeltıraş Tamer Başoğlu ve mimar Erkal Güngören tarafından kamusal alan için özel bir yarışmayla inşa edilir. 2015 yılında ise Karşıyaka Belediyesi heykelin zamanla yıpranmış olması gerekçesiyle iki buçuk kat büyüklüğünde yeniden yapımıyla ilgili karar alır. Tasarım sahibi iki taraftan sadece birinden izin alınmasına ve Karşıyaka halkının, STK’ların, kişisel inisiyatiflerin girişimlerine rağmen heykel yıkılır. Bu yıl yeni heykelin açılışı kutlamayla yapılır. Şehrin belleğinde yer alan kamusal alana ait yapıların değişiminde ilginç örneklerden biri ise “Konak’tan Menemen’e Yaya Üst Geçidi”dir. 1977’de fütüristik form ve malzemeyle hayata geçen köprü, Konak ile Kemeraltı’nı birbirine bağlar. 80’lerde Konak Meydanı’na dair sembolik görsel olarak kartpostallarda yerini alır. Fakat 1993’te dönemin belediye başkanının yeni düzenlemesiyle köprü kaldırılır ve formu biraz değiştirilerek Menemen’e taşınır. İki çalışmada da araştırmalarla desteklenen bu fiziksel olarak boyut ve mekan değiştiren yapıların süreci kalıcılık meselesini düşündürecek sorular sormamızı sağlar. Çünkü iki yapının son hali bir biçimde eskinin izlerini taşısa ve bir bakıma var olsa da ilk konumundan uzaklaşarak geçmişle ilişkili anlam veya bellek kaybına yol açmaktadır.

Çalışmalar izleyiciye kalıcı olmasına rağmen yıpranan özgünlüğün garip çelişkisini düşündürürken, “Palet Restoranları” çalışması ise artık var olmayan yerin mirasını hatırlatır. 1967-1980 arası İstanbul’da faaliyet gösteren restoran 1979 yılında İzmir Karşıyaka Yalı Caddesi’nde, 1984’de ise Kordon’da açılır. Restoranı önemli kılanın sadece kurulma ve İzmir’e taşınma süreci değil, mimarisi ve sosyal ortamıyla birlikte İzmir ile ilişkili dönemsel bir değer taşıması olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yazıya (ironik bir ifade olarak) ismini veren “Karşıyaka Karşıyaka” şarkısına popülerlik kazandıran Aziz Özen’nin yıllarca burada sahne alması onu Palet’le özdeş hale getirir. Özen, lokal kimi öğeleri de repertuvarına dahil ederek kentin eğlence kültüründe dikkate değer bir ün kazanır. Şehrin iki yakasında denizi gören restoranlardan konumu ve kırık çatılı altıgen yapıda mimarisi gereği kartpostallarda yer alan ve hem ulusal hem uluslararası ziyaretçisi olan Kordon Palet’in 90’larda kaderi değişir. Liman ve Pasaport iskelesinin arasındaki bölgeye sahil yolu yapımı için deniz dolgusu yapılır ve 1997’de buradaki Palet Restoran yıkılır. Bölgenin sahil şeridini etkileyen bu kararla beraber Palet de farklı yerlere taşınma girişiminden sonra karakterine uygun bir yer bulamayarak kapanır.

Utanç Çukuru ve İzmir Manzarasındaki Saklı Özneler
Kent dokusunda kimi değişiklikler yaratan yeni düzenlemelerden farklı olarak, uzun yılladır aynı çözümsüzlükle kalan Basmane Çukuru üzerine eğilen çalışma, İzmir’in ilk modern şehir planından günümüze formu ve ölçüleri değişmeyen arsanın son yıllarda sermaye ve yerel yönetimin sıkıntılı girişimleriyle değişmeyen kaderi üzerine yoğunlaşıyor. Bu alan 1939 yılında şehirlerarası ve şehir içi otobüslerin işlediği otogarken, 1975 yılında Halkapınar Garajı’nın hizmete girmesiyle 1982 yılına kadar şehir içi otobüslerin bekleme alanı olarak kullanılır. Bölgeye ilginin azalmasıyla birlikte buraya yeniden hareketlilik kazandıracak çeşitli yarışmalar ve projeler gerçekleştirilir. 1983 yılından 2016 yılına kadar genellikle turizm ve iş alanındaki sayısız proje ve yarışmalarda ismi geçen arsayla ilgili süreçte görev yapan belediye başkanlarından çeşitli sermaye gruplarına kadar tartışmalı girişimler söz konusu olur. Bölgedeki tarihi yapının önemsenmemesi, arsaya Kültürpark alanın da dahil edilmesiyle ilgili çeşitli endişeler, uygunsuz özelleştirmeler ve kullanım alanının revize edilmesi gibi sebeplerle hem STK’lar ve meslek odalarının itirazları hem de kişisel inisiyatiflerin davaları sonucunda birçok proje rafa kalkar. 2016 yılında ise farklı bir sermaye grubunun oluşturduğu 67 ve 48 katlı iki kulede konut ve ticari işlevleri içeren proje, Kültürpark Platformu’nun haklı itirazlarıyla gündeme gelir. Ve son durumda açılan davalar sonucunda bu proje de iptal edilir.

Yakın geçmişi uzun anlaşmazlıklar ve rant kavgalarıyla örülü olan arsa, halk arasında Utanç Çukuru olarak anılmaya başlar. Burada özet olarak tarif etmeye çalıştığım uzun erimli kronikleşen sorunlarla birlikte sergi, estetik olarak doyurucu kimi çizimlerle süreci görünür kılar. Gazetelerde çıkan İzmirlilerin duruma dair rahatsızlığını dile getiren kupürler ve alana dair peyzajlar aynı özenle ve ironik kimi unsurlarla birlikte görsel dile dökülür.

Sergide odaklanılan bu yapı ve alanları çevreleyen, şehre görsel karakterini kazandıran palmiye ve okaliptüsler de serginin konusudur. İthal olarak getirilen bu ağaçlardan palmiyeler 1930’larda Kültürpark’a ve sahil şeridine dikilir. Güneşin etkisini yılın çoğu ayında hissettiren İzmir’de, gölgesi olmasa da Akdenizli kimliğini vurgulayan peyzaj düzenlemesi için dikilen 4000 tane palmiyenin yanı sıra 2000 tanesi de halka dağıtılır. Okaliptüsler ise 1936’da devletin öneri ve desteğiyle sulak bir yapıya sahip İzmir’in bataklık kurutması ve toprağın ziraata uygun hale gelmesinde kullanılır. Ancak günümüzde yeraltı sularının azalmasıyla eskiden olan işlevini yitirmeye başlayan okaliptüsler, palmiyelerin popülerliği yanında çözüm üreten fakat pek ehemmiyet taşımayan varlığıyla, şehrin olağan görüntüsü haline gelir. Sergide ise bu hiyerarşiyi bozan bir düzlemde ortak hissiyatı barındıran görsel bütünlük gözetilmektedir.

 

Mekanın siyasal eylemsellikle şekillenen haritası
Okaliptüslerin görünmezliğine ve değer bilinmezliğine metaforik yaklaşırsak buna paralel olarak baktığımızda misafir sanatçılardan Sultan Gökdemir’in “Bahar Eylemleri” çalışması, sınıfsal hareketleri konu alarak haksızlığa baş kaldıran içeriğiyle fark yaratıyor. Gökdemir, çalışmasında 1969-1993 yılları arasında Tekel Tütün Fabrikası’nda çalışırken kazandığı tanıklıkla dönemin kent merkezinde yer alan üretim mekanlarının ve çalışanların kentle kurdukları ilişkiyi görsel bir dille yansıtıyor. Günümüzde var olmayan veya birçoğu işlemeyen fabrikalarda yasaklanan sendikalaşma ve greve karşı gerçekleşen ve üç ay süren mücadelede yürüyüş yapan kamu emekçilerinin rotası, sanatçının çizimleriyle güncel harita üzerine işaretlenir. 1980 sonrası kaybedilen işçi haklarına karşı 1986’da başlayarak birçok şehirde büyüyen miting ve grevler, İzmir’de 1989 yılında Tekel (Şarap, Sigara, Tütün), Devlet Demiryolları, Sümerbank, Tariş çalışanlarının Mart ayından itibaren üç ay sürecek vizite eylemleriyle neticelenir. Gökdemir bu fabrikalardan aynı anda çıkan işçilerin ortak bir noktada buluşacakları Sosyal Sigortalar Polikliniği’ne kadar olacak mevkiyi haritalandırır.

 Günlerin Getirdiği
“İzmir’de yaşıyor ve üretiyor : Kent Müellifleri” sergisi günümüz kent olgusuna yoğun arşiv taraması sonucu yeni bir yaklaşım sunuyor. Sanatçılar geçmişten günümüze değişimin farklı kulvarlarda nasıl seyrettiğini araştırırken aynı zamanda kent kültüründe ve belleğindeki öğeleri genel şablonların dışında farklı ifade olanakları yaratarak sunmaya çalışıyor. Bunu yaparken yere özgü çalışmalarıyla sergiye dahil olan sanatçıların İzmir’in güncel kimi unsurlarını mesele etmesi, kentin süreksizlikler içinde yenilenen deneyimler alanı olduğu gerçeğini tartışmaya açıyor. Özgür Demirci’nin “Beyaz Perdeden Yeşil Sahaya” (2016) adlı video çalışması, 1950’lerde Basmane’de açılan Yıldız Sineması binasının ufak biçimsel müdahalelerle günümüzde halı saha ve bilardo salonu olarak kullanılmasını belgeliyor. Video, semtin değişen sosyo-ekonomik yapısıyla ortak ilgi ve ihtiyaçlara göre dönüşen sinema salonunda, sahne perdesinin önüne eklenmiş kale direkleri gibi toplumsal bir gösterge olarak okunmaya açık zengin görüntüler sunar. Eski ismi Darağaç olan Umurbey mahallesinde mahalleliyle, buraya yerleşen sanatçıların 4 yıllık sürecini ve ortak sergi deneyimlerini görsellerle paylaşan “Darağaç” (2018), Çamdibi semtinin dönüşümünü gösteren fotoğraflarıyla Burak Dikilitaş’ın “Çamdibi Projesi” (2015) ve kentin plansız genişlemesi karşısında şehrin içinde yutulan doğanın mekânsal ve sosyal ilişkilerdeki yansımalarını araştıran fotoğraflarıyla Güven İncirlioğlu’nun “İzmir/Smyrna Atlası” (2012-2017) kitaplaştırılarak serginin bir parçası olur.

Geniş araştırma sahasına sahip serginin çok sesli kadrosu meseleyi etraflıca ama birbiriyle ilişkilenecek şekilde örer. Kentin görsel ve mimari birikiminden beslenerek yeni tasarım önerileri geliştiren Emre Yıldız’ın “Apartman Yazıları” (2015-2018) projesi ve Yaşar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü’nden akademisyenlerin yürüttüğü RITM Araştırma Grubu’nun eski mekanları özgünlüğünü bozmadan farklı kullanımlara açan tasarımları sergide yer alır.  “Apartman Yazıları” projesi sergiye özgü görsel sunumuyla göz doldurur. Yıldız, Yaşar Üniversitesi’ndeki Grafik Tasarım öğrencileriyle birlikte yürüttüğü çalışmada 70’lerdeki apartmanlarda fırça tabelacılığıyla yazılmış kapı isimliklerini kentsel dönüşüme giren bölgelerde belgeleyerek her apartmana dair özgünlüğünü koruyacak şekilde bir yazı tipi oluşturur ve güncel olarak kullanılabilir tipografi haline getirir.

Sergi isminden anlaşılacağı gibi aynı şehirde yaşamanın ve üretmenin kent üzerine düşünen ve soru soranları ortak paydada buluşturmasıyla da dikkat çekiyor. Müştereklik, ortaklaşan problemlerle birlikte, beraber çalışmanın getirisi olarak farklı sorulara zemin hazırlıyor ve çeşitli pratikler sunarak özgürleştirici bir bakış kazandırıyor. Çalışmaların her birinde olan; birikimin üzerinden ilerleyen çok yönlü yaklaşım müşterek hareketin kazanımlarını hatırlatıyor. Ayrıca sergi, İzmir güzellemesi veya yitirilenlerin melankolisini taşıyan geçmiş nostaljisi yapmak yerine kentsel değişim/dönüşüm süreçlerini değişen zamanın dikkate değer izleriyle ciddi bir arşivi paylaşarak okunaklı kılıyor.

 

* Şarkıcı Aziz Özen’in bestelediği “Karşıyaka Karşıyaka” şarkısının sözlerinden bir dize

 

Fotoğraflar: Burak Dikilitaş