İzmir’in alternatif yapılarından Shelter Artists Run Space’in, 2018 Aralık ayı itibariyle hayata geçirdiği “Küratörlü İkili” sergiler serisinin ilk iki projesi “Kıyıyı Eşelemek” ve “Esneyen Boşluk” izleyici ile buluştu.

“Küratörlü İkili” anlayışıyla, bireysel bir yapıdan sıyrılıp, çok sesli bir yaklaşıma bürünen bu projelerde yer alan sanatçı ve küratöryel yapının genç mizacı, dinamik bir zemin yarattığı gibi, pratiğin, kavramsal ve disiplinler arası olarak da deneyimlenebileceği bir kurgu yaratıyor.

Mütevazı mekânıyla Shelter Artists Run Space, sizi dışarıdan bakıldığında yapıların arasında bir galerinin varlığını tahmin edemeyeceğiniz, ancak kapısını araladığınızda deneysel ve her sergisinde dönüşen bir alan tecrübesine davet ediyor. Bu devinim içinde şekillenen “Kıyıyı Eşelemek” ve “Esneyen Boşluk” sergilerinde yaşam alanından kesitlerle hayatın içinden yansımaların katmanlaşan ve kendiliğinden mevcuda gelen imgeleriyle karşılaşıyoruz. Kent imgesinin verimsizleşen yapısı ve bu yapı içinde tutunmaya-filizlenmeye çalışan floral yapının -betonu aralama- direnci sergilerin ilham kaynakları arasında.

“Esneyen Boşluk”, Shelter Artists Run Space çatısı altında, 24-31 Aralık 2018 tarihleri arasında izleyici ile buluştu ve sonrasında gelen ilgi doğrultusunda sergi süresi 7 Ocak 2019’a kadar uzatıldı. Ezgi Yakın’ın küratörlüğünü üstlendiği ve serinin ikinci projesi olan “Esneyen Boşluk”ta, İzmir’de ilk kez ortak bir projede buluşan sanatçılar Ezgi Tok ve Furkan Öztekin’in çalışmaları bir araya geldi. İnsanların kent mekânlarındaki fiziksel varlığı ve farkındalıkları üzerine ortak bir dualitede buluşan çalışmalar, fikrin ve nesnenin üst üste bindiği açık uçlu üretimler sunmakta.

blokların arasında bir ağaç: münzevi ve mücadeleci*

Ağaç der ki: Bir cevher, bir kıvılcım, bir düşünce gizlidir içimde, ebedi hayatın canıyım ben. Eşsizdir ebedi ananın bendeki bu cesur çabası ve eseri, eşsizdir endamım, tenimdeki damarlar, eşsizdir tepemdeki yaprakların en küçük oyunu ve kabuğumdaki en ufak yara izi. Bana özgü eşsizlikte ebediyeti şekillendirmek ve göstermektir görevim.

Hermann Hesse, “Ağaçlar”

Sergi mekânına girdiğinizde Ezgi Tok’un “Unstable Movement of A Tree’s Leaf” isimli video yerleştirmesi sizi karşılıyor. İlk anda durağan bir sahne olarak algılanan açık kompozisyonda, yatay olarak kadrajlanmış bir apartmana ait iki simetrik pencere ve aralık perdeye bakıyoruz. Sabit çekimle odaklanılmış alanda gerçekleşecek olayı arayan zihin, kısa süre içerisinde minik titreşimleriyle varlığını hissettiren ağaç üzerinde yoğunlaşıyor. Aslında kırılma noktası tam da bu an; nesnel gerçekliğin, Tok’un görünür kıldığı gerçekliğe dönüşmesi. Öyle değil midir? Çoğu zaman hiç görmeyiz keşmekeşin içinde var olmaya çalışan bu mikro alanları. İşte bu andan sonra görsel izlenimin anıştırdığı algıya odaklanırız. Cılız gövdesiyle yapıların arasından göğe yükselen istilacı ağaç, kendi tekilliği içinde bir ritme dönüşen salınımıyla tedirgin ve belirsiz bir estetik yaratır. Kendine bir yaşam alanı açma çabasıyla; sızan, dönüşen, bazen de olduğu yeri dönüştüren yapısı ve belki de yerinden edilmişliğin direnciyle orada ikame etmeye devam eder. Ayrıca Tok’un videosundan evrilen diğer çalışması, mekânda hayata geçirdiği imgesel keşifle görsel olarak yeniden yorumlanmış bir üretim alternatifi sunar. Ağacın bir yaprağının hareketine eşlik eden çizgisel ritimle, devinim görünür hale gelmiştir. Salınımın eğip büktüğü çizgiler, tıpkı grafiksel bir düzlem üzerinde yaprağın bir noktadan diğerine geçişini ve kapladığı alan içinde kat ettiği mesafenin kaydını tutmaya çalışır. Sistemli ve düzenli olmayan bu hareketin oluşturduğu görsel, çizgisel bir iz sürmeye işaret ettiği gibi akıcı geçişler ve kendi içinde kurduğu ağsal yapı ile sembolik bir kaosu da tanımlamış olur.

mekân kavramının semiyotik başkalaşımında radikal bir boşluk üretmek

Furkan Öztekin’i ise sergide yer alan 11 parçalık, iki farklı kolaj seçki serisiyle izliyoruz. Birey-toplum ilişkisi üzerinden, anti-homofobist bir perspektifle ilerleyen sanatçının üretimleri, 1990’larda LGBT bireylerin yaşadığı Ülker Sokak ve Pürtelaş Sokak ekseninde şekillenmektedir. Öztekin’in işlediği kent görüntüleri, sadece gündelik rutinlerin gerçekleştiği kriterlere uygun mekân üretimleri değil; fikirlerin, imgelerin ve metaforların içinde gezinen yeni bir alan yorumlamasıdır. Fotoğrafladığı bu spesifik konumlar, eserlerinde, normatif koşulların zaman içinde zihinlere empoze ettiği tüm kategorize eden söylemlerin yitip gittiği, yaşantıdan, şimdiden ve gelecekten muaf, adeta kendi gerçekliğini yaratan güvenceli-korunaklı alanlara dönüşmüştür. Kolajlardaki uzlaşmaz denge girişimine mavi es-lerin eklemlenişi, nihai düzeni sağladığı gibi, üretimleri biricik ve bölünmez bir hale getirmiştir. Bu bağlamda kendi dağarcığını yaratan Öztekin, duyusal anlamda yüklü bu parçaları birleştirerek tekrar bir hikaye kuruyor. İzini sürdüğü mekânlardaki ilişkisel imgeleri, nesneleri ve özneleri birbirine bağlayan çıkmaz bir döngünün parçaları olmaktan ayırıp, kesişen, dinamik lekesel katmanlar haline getiriyor. Kendi içindeki kırılmalardan, parçalanmalardan sonra açığa çıkan izler ve olgular, birbirini destekler nitelikte konumlanmış yeni bir direniş inşasıyla hale geliyor. Mekânlar, dışsal olan ilişkileri dahilinde temsil edilebilmelerine rağmen; aynı yapılar Öztekin’in üretimleriyle işgal edilip, tekrar yaratılır. Dolayısıyla yapıtı mekândan ayrı tutmak yerine bir dolaşım durumu seçilmiştir. Bu farklı alan düzlemi, birbirini tekrar eden bir süreklilikle güvence altına alınarak, sezgisel bir korunak potansiyeline de işaret eder.

Tok ve Öztekin’in üretimleri toplumsal iletişim içinde var olan mikro şiddetin yarattığı gerilim ekseninde şekillenir. Doğaya hükmetmek isteyen, kendini binalarda ifade eden insanın tahrip edici yapısını lirik bir anlatımla eritip, mülkiyet hakkının aslında öteki’nde olabilirliğine dair sorular soran sergi, bir duyarlık odası izlenimine davet eder.

 

*Hermann Hesse, Ağaçlar, Kollektif Kitap Evi, 2018

Fotoğraflar: Ali Çakır