Bu yıl İstanbul ve Ankara’nın ardından 18-23 Ekim 2018 tarihlerinde İzmir Konak Pier’de gerçekleşen Filmekimi festivali kapsamında gösterilen filmlerin bazıları Karaca Sineması’nın programında yer almaya başladı bile. Yine gerçek bir İzmirli gibi bu yıl da filmlere bilet almak için hiç acele etmediğimden, Lars Von Trier’in son filmi Jack’in Yaptığı Ev ve Godard imzalı İmgeler ve Sözcükler de dahil olmak üzere merakla beklediğim filmlerin bazılarına bilet bulamadığımı itiraf etmeliyim.

Ayrıca, film festivali ve sonbahar mevsimi bir araya geldiğinde ortaya şahane bir kent olayı çıkıyor olsa da, alışveriş merkezi ve tekelci sinema kuruluşları bu keyfimizi bir süredir baltalıyor. Bu sebeple ki, bir mimari felaket olan Mavibahçe Alışveriş Merkezi’nin Cinemaximum salonunda gerçekleştirilen Filmekimi’ni önceki iki yıl es geçmişliğim bulunuyor. Bu konudaki inadıma ara vermiş olmamın festival mekânındaki son değişiklikle bir alakası yok. Zaten, çok yakında tüm kenti yutacak olan dev alışveriş merkezleriyle, aheste ve yatay duruşundan olsa gerek, daha fazla baş edemeyen Konak Pier’in, içerisindeki hayalet dükkanlardan sızan hüzün dışında festival deneyimine kattığı ekstra bir cazibe de yok.

Yine de, Lokall için yazmak ve buradan sizleri Karaca Sineması’na yönlendirmek üzere bu yılki Filmekimi’nden beş adet film seçtim. Bu filmler içerisinden, Alonso Ruizpalacios’un yönettiği Müze ve Gaspar Noe’nun merakla beklenen filmi Climax Kasım ayında Başka Sinema kapsamında Karaca Sineması’nda gösterimde olacağı için bu iki filmle başlamak istiyorum.

Müze (Museo)

Gael Garcia Bernal’in baş rolünde oynadığı Müze, 80’li yıllarda Meksika’nın başkentinde gerçekleşmiş olan bir müze soygunun gerçek hikayesini, bir Latin Amerika anlatısına yakışır biçimde eğip bükerek, yer yer büyüyle süsleyerek sunuyor. Eldeki hikayenin “orijinalinin bir kopyası” olduğu uyarısını en baştan yapan film; tarih, kültür ve sanat kavramlarının insan deneyimi ve tabii ki tüketimi ile olan ilişkisini sorguluyor. Filmin açılışında, Bernal’in canlandırdığı Juan’ın çocukluğuna yapılan bir flashback ve Juan’ın en yakın arkadaşı Benjamin’in seslendirmesiyle, Mezo-amerika dönemine ait eserlerin Ulusal Antropoloji Müzesi’ne getirilmesinin büyük bir yağmadan ibaret oluşunu ve Juan’ın bu yağma hikayesini asla unutmayacağını öğreniyoruz.

Burada film, belki Bernal’in Motorsiklet Günlükleri’nde Che Guevara’yı da canlandırmış olmasının da etkisiyle, yerli halkın ezilmişliğinden kıvılcımlanacak bir Latin Amerika tarzı başkaldırış öyküsü izlenimi vererek benim gibi romantik izleyicilere göz kırpıyor. Fakat unutmayalım ki film 80’lerde geçiyor ve kahramanlarımız üst-orta sınıf aileleriyle banliyöde yaşayan, hayatlarındaki manasızlığı popüler kültür öğeleriyle doldurmaya çalışan, babalarıyla birtakım meseleleri olan genç erkek bireyler olsa da, hayır, buradan bir devrim hikayesi çıkmıyor. Böyle bir çerçeve içinde, zaman zaman harika bir yol ve arayış filmine evrilen, içerisinde nefes kesici bir soygun sekansı barındıran, kıtanın kapitalizmle ve kendi Colomb öncesi geçmişiyle ilişkisini arkeoloji ve tarihi eser mefhumları üzerinden ve fakat hiç de göze sokmadan kurcalayan bir film Müze. Yönetmenin ikinci filmi olduğunu da buraya not düşmek gerek.

Müze, Başka Sinema kapsamında, 16.00-18.15 seanslarında Karaca Sineması’nda izlenebilir.

Climax

İzleyiciyi zihinden ziyade fiziksel olarak rahatsız etmeyi çok iyi bilen Gaspar Noe’nun, fragmanıyla bile baş döndüren (kelimenin gerçek anlamıyla öyle) filmi Climax ise en basit tabirle kapalı mekân LSD deneyimi üzerine bir film. Yönetmenin en sevdiği turunculu kırmızılı renklerin hakim olduğu, loş ışıklı, büyük, dipsiz ve tekinsiz bir mekan içerisinde, manasız görünen birtakım diyaloglara uzun süre sabitlendiği gibi iki dakika yerinde de duramayan, bir yükselip bir alçalan, arada yerde yan yatan kamera ile film size bir şeyler söylemekten ziyade sizi yoğun bir bedensel deneyimin parçası yapıyor. Paris’te bir grup dansçı, gerçekleştirecekleri bir gösterinin provaları için boş bir okul binasına kapanıyor ve provaların bitiminde, Fransız bayrağı renklerinde parıltılı bir perdenin önünde film süresince devam edecek ve sonlara doğru çığırından çıkacak bir parti başlıyor.

Noe filmin üst yapısını “bu Bir Fransız filmidir” diyerek kuruyor ama film ilerledikçe, içtikleri sangriaya karıştırılmış LSD’nin etkisiyle tek tek her bir dansçının zihninin en karanlık bölmelerine, onların bireysel çıkmazlarına yollanıyoruz. Onlarla beraber o kuytularda sıkışıyor, bilinçdışı korkularını, tam olarak göremesek de, kameranın hareketleriyle onlarla beraber, onlarla dans eder gibi yaşıyoruz. Fransız bayrağı önünde, “daddy” lakaplı Afrika kökenli gay DJ’in kabininden üst katlara, dar uzun koridorlardan dağınık odalara girip çıkıyoruz. Irkçılığı, ensesti, özgüvensizliği, klostrofobiyi, hamam böceklerini, kan ve sidiği, alev alan bedenleri, her türlü şiddeti, ölümü, anne karnında ölümü, anne eliyle ölümü ve bunların tamamını çevreleyen cinsel arzuyu görüyoruz. Film; doğum, yaşam, ölüm üzerine ana başlıklardan oluşan bölümlere ayrılıyor ve varoluş deneyimini basit aforizmalarla kısaca tanımladıktan sonra tamamıyla beden ve mekân üzerine yoğunlaşıyor; bedeni ve mekânı aşamayan ruhanilik tecrübesini ise hem karakterler hem de sinema salonundaki izleyiciler için gerçek bir kabusa dönüştürüyor.

Climax, 2 Kasım’dan itibaren Başka Sinema kapsamında Karaca Sineması’nda izlenebilir.

Arakçılar (Shoplifters)

Filmekimi’nin en çok merak edilen filmlerinden bir diğeri ise, Japon sinemasının önde gelen yönetmelerinden Hirokazu Kore-eda’nın Cannes’da Altın Palmiye alan filmi Arakçılar. Anne, baba, büyük anne, teyze ve çocuktan oluşan, derme çatma bir yapıda yaşayıp geçimlerini güvencesiz işlerin yanı sıra marketlerden ve alışveriş merkezlerinden arakçılık yoluyla kazanan bir ailenin hikayesini anlatan filmde; gündelik pratiklerine girdikçe, ailenin aslında gerçek bir aile olmadığını anlıyoruz. Sokakta buldukları, aile içi şiddet gördüğü anlaşılan bir kız çocuğunu yanlarına almalarıyla birlikte, film; sınıfsal eşitsizlik ve ekonomik alt tabakalara ait grupların kentsel tecrübeleri gibi toplumsal konulardan tamamıyla bağımsızlaşıyor ve aile kurumu eleştirisine odaklanıyor. Filmin ana teması olan “aileni seçebilmek” fikri, bir sosyo-ekonomik kurum olarak aile kavramından genişleyip eğitim, hukuk ve devlet kurumlarıyla da çatışıyor.

Arakçılar, Ocak ayından itibaren Başka Sinema kapsamında Karaca Sineması’nda izlenebilir.

Kül En Saf Beyazdır (Ash is Purest White)

Japonya’dan Çin’e geçip Jia Zhangke’nin Kül En Saf Beyazdır filmiyle devam edelim. Yönetmenin sinemasına aşina olanlar, bu filmin yönetmenin önceki filmlerinden çok farklı bir şey söylemediğini vurguluyorlar. Kül En Saf Beyazdır, genel bir bakışla, 2000’li yılların başından itibaren günümüze değin Çin’de devam eden neoliberal kentleşme fenomenini arka planına yerleştiriyor.

Birlikte yaşadıkları maden kentinde mafya lideri olan sevgilisini korumak uğruna hapse giren genç kadının,  beş yıl sonra tamamıyla değişmiş bir kente geri dönüşünü ve sevgilisiyle iki ayrı zaman diliminde yeniden bir araya gelişini kurgulayan film, Baudelaire’in, ünlü “bir kentin çehresi, bir insanın kalbinden daha hızlı değişiyor” serzenişini hatırlatıyor.

Kül En Saf Beyazdır, Aralık ayından itibaren Başka Sinema kapsamında Karaca Sineması’nda izlenebilir.

Kız (Girl)

Filmekimi’nde izlediğim son film olan Belçika yapımı Kız ile ise, Cannes’da En İyi İlk Film Ödülü’ne sahip. Lukas Dhont yönetmenliğindeki film trans bir birey olan Lara’nın, ergenlik sürecine cinsiyet değiştirme tedavisi de eklendiğinde yaşadığı ruhsal çıkmazı, çok yakından, en gündelik hallerle ele alıyor ve herhangi bir politik mesajı ön plana çıkarmadan karakterin bedeniyle ilişkisi üzerinden aktarıyor.

İstediği dans akademisine devam edebilmek için babası ve küçük kardeşiyle başka bir şehre taşınan ve burada dans okulunun rekabetçi ortamına içe kapanık ve fakat güçlü duruşuyla uyum sağlamaya çalışan Lara’nın bedeninin, hem fiziksel hem de psikolojik yorgunlukla mücadelesini ve her geçen gün daha çok sendeleyişini izleyiciye oldukça başarılı bir şekilde hissettiriyor.

Kız, önümüzdeki aylarda Başka Sinema kapsamında Karaca Sineması’nda izlenebilecek.